Beysun Mert 1970 yılında, İstanbul’da doğdu. 1987 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne girdi ve öğrencilik yıllarından başlayarak farklı mimarlık atölyelerinde çalışarak eğitimini sürdürdü. 1999’da kendi mimarlık atölyesini kurdu. Mimar, hala Beysun Mert Mimarlık çatısı altında çalışmalarına devam ediyor.
Birbirinden farklı konularda proje üretmeyi vizyon olarak benimseyen Beysun Mert Mimarlık, bu doğrultuda esnek organizasyon yapısıyla diğer disiplinlerle ortak çalışmalar yürüterek İstanbul merkezli ofisinde profesyonel ekibiyle birlikte mimarlık hizmeti veriyor.
Projeleriniz için öncelikli olarak tercih ettiğiniz, bağ kurduğunuz özel markalar var mı? Ne gibi kriterler firmalar ve markalar ile bağ kurmanızı sağlar?
Öncelikle devamlılık çok önem verdiğim bir kriter; çünkü söylenen her şey devamlılık ile anlamlı hale gelir. Bir firmanın sunduğu hizmet veya ürününe dair söylediklerinin garantisi, bu ürün veya hizmet ile ilgili verdiği garantilerin zaman ile sınanmış olmasıyla gerçeklik kazanır. Herhangi bir ürün veya hizmete on yıl garanti verildiğinde, garantiyi verenin bu on yıl içinde var olup olmayacağı meçhul ise, o garantinin bir değeri olabilir mi! Bazı ülkeler, standartlar konusunda daha titizler. Türkiye’nin o titizlikte olduğunu düşünmüyorum; dolayısıyla kalite kontrol sisteminin oturduğu ve devamlılığı olan marka ve firmalar, zamana karşı sınavdan geçerken sizi de güçlendiriyorlar.
Projelerinizde kullanacağınız ürünler için karar verme süreci ofisinizde nasıl işliyor? İdeal bir materyal seçim sürecini nasıl tanımlarsınız?
Malzeme tanımlamaları, projelendirme sırasında aklınızda yavaş yavaş oluşmaya başlıyor. Detaylandırmaya başladığınızda malzemenin sınırları, sizin yapmak istedikleriniz, maliyet karşılaştırması gibi değerlendirmeler sonucunda bu seçimlerde değişiklikler oluyor. Ben malzemeyi görmeyi, ona dokunmayı sevenlerdenim; dolayısıyla malzeme numuneleri ve mock-up’lar projeyi detaylandırmamızda çok önemli bir yer tutuyor. Bazı malzemeler ve bu malzemelerin yapabilecekleri, sizin projenizde yapmak istediklerinizle öyle güzel örtüşür ki siz içinizden “İyi ki varsın, sen olmasan bunu nasıl çözerdim…” dercesine, içinize sinerek, o malzeme ile istediğiniz detayı oluşturursunuz. İdeal bir materyal seçim sürecini; maliyetten bağımsız olarak, malzemelerin sadece yapabilirlikleri ve uygunluklarıyla değerlendirilip tercihler halinde kullanılması olarak tanımlayabilirim.
Yapı malzemeleri üzerine son gelişmeleri nasıl takip ediyorsunuz? Hangi kaynaklardan faydalanıyorsunuz?
Fuarlar, internet ve çeşitli yayınlar üzerinden takip ediyorum. Örneğin RAF Ürün Dergisi, takip ettiğim ve beğendiğim bir yayın.
Türkiye yapı endüstrisinde eksikliğini hissettiğiniz ürünler var mı?
Son 10 yıldır neredeyse gelmeyen malzeme kalmadı. Ancak 1-2 yıldır Hunter-Douglas gibi firmalar, buradaki proje merkezlerini kapatarak burayı yine sadece satış noktası haline getirmeye başladılar. Bazı malzemeler gerek maliyet gerekse tercih nedeniyle pazarda paylarını büyütemiyorlar. Dolayısıyla üründen daha çok proje destek departmanı olarak, burada istihdam oluşturmuyorlar. Bu kötü, ama benim asıl eksikliğini hissettiğim ve çok üzüldüğüm konu; Türkiye inşaat piyasası yabancı sermaye ve firmalar açısından değersiz bir pazar olmamasına rağmen, aslında ülke olarak standart tanımı yapılmadığından “köy pazarı” muamelesi görüyor. Zaten yerli üretimlerde de standart tanımları çok düşük. Herhalde sektörel bazda kanserojenler haritası çıkartıldığında, inşaat sektörü üst sıralarda yerini alır. Uzun vadeli bakıldığında, özellikle konut ve ofis yapıları üzerinden, kanserojen malzeme değerlendirilmesinde standartlar düşük tutulduğunda, devlet eliyle vatandaşların kanser riskini artıran bir etken oluşturulmuş oluyor.